Dr. Mustafa Uluçay


ENDÜLÜS’E DAİR

Dr. Mustafa Uluçay Şuhut Postası'nda


Tarih ve Medeniyet
Dr. Mustafa ULUÇAY 

Rahibe Hrosvitha, 900’lü yıllarda Almanya’da yaşamış, ömrünün çoğunu bir kadın manastırında geçirmiş, aynı zamanda drama ve oyunlar da kaleme almış bir yazardır. Hrosvitha, kitaplarının birinde, Endülüs’ün başşehri Kurtuba’dan “Batı’da parlayan dünyanın ışıltılı incisi.” diye söz eder ve şunları söyler: “İsmi Kurtuba olan bu şehir, özellikle sahip olduğu yedi hikmet nehri –ki bunlar gramer, belagat, mantık üçlüsü; geometri, astronomi, matematik ve müzik dörtlüsüdür– ve sürekli zaferleri ile göz kamaştırıyordu.”
2002 yılında Dünyanın İncisi Endülüs isimli bir kitap kaleme alan Kübalı tarih profesörü Maria Rosa Menocal şöyle söyler: “Bir sel gibi akan teknolojik ve maddi ürünler Avrupa’ya Endülüs’ten veya Endülüs vasıtasıyla ulaşıyordu. Düzinelerce farklı yiyecek türü, bir orkestrayı donatmaya yetecek sayıda farklı bir dizi yeni müzik aleti ve yıldızların yerinin tespit edilmesini sağlayarak denizlerde enginlere açılmayı mümkün kılan usturlap gibi nesneler…”
Endülüs… Bin yılı aşkın süredir Batı’da da ve Doğu’da da her zaman tarihçilerin, ediplerin, şairlerin, yöneticilerin, bilim adamlarının ve seyyahların dikkatini çekmiştir. Endülüs hakkında yazılan kitapların sayısı bir kütüphaneyi dolduracak kadar çoktur.


 

İspanyol kültür tarihçisi AMERİCO CASTRO diyor ki: “Muzaffer ordular (Hristiyanlar) 1248 tarihinde işgal ettikleri İşbîliye’yi gördüklerinde hayretlerini gizleyememişlerdi. Zira, sanat, iktisadi gelişme, sivil düzen, teknoloji, bilimsel ve edebî üretimde Hristiyanlar hiçbir zaman bunun bir benzerine sahip olmamışlardı.”
Fransız fikir adamı, mühtedi ROGER GARAUDY diyor ki: “Batı, hikmeti kaybettiği için gayesini de kaybetmiştir. Dengeli ve ideal medeniyetin numunesi Endülüs Medeniyeti olmuştur. (…) Avrupa’nın yaşadığı iki “Rönesans” vardır: 13. yüzyılda, kaynağını Endülüs’ten alan ve İbn Arabî ile birlikte Allah’a iman esasına dayanan Rönesans ve 16. yüzyılda, İtalya’da ortaya çıkan ve insanın aşkın boyutunu (Allah’a olan bağ) gitgide köreltip dumura uğratan Rönesans!”

Osmanlı aydınlarından ZİYA PAŞA diyor ki: “Ger olmasa Endülüs ziyâ-dâr / Kim Avrupa’yı ederdi bîdâr / Kangı yere etse lem’a ifrâğ / Ol lem’a olurdu bir yanardağ.” (Yani: Eğer Endülüs -İslam’ın nuruyla- aydınlanmasaydı, Avrupa’yı -cehalet karanlığından- kim uyandıracaktı? -İslam- nereye bir ateş parçası ulaştırdıysa, o kıvılcım, bir yanardağa dönüşürdü.)

ENDÜLÜS NERESİDİR?
Endülüs İslâm Devleti’nin yaşandığı coğrafyada bugün 2 devlet kurulmuştur. İspanya ve Portekiz. Endülüs, 711’de Musa Bin Nusayr ve onun kahraman komutanı Tarık bin Ziyad tarafından fethedilen, son Endülüs İslam Devleti Gırnata Sultanlığı’nın 1492 tarihinde düşmesine kadar yani, 781 yıl hüküm süren ve bugün İspanya ve Portekiz devletlerinin bulunduğu İslam Devletinin adıdır Endülüs.

ENDÜLÜS DENİNCE AKLA NE GELMELİDİR?
Endülüs bir zamanlar dünya siyasetine de yön vermişti. Fakat Endülüs İslâm Devleti’nin alâmet-i fârikası elbette kültür ve medeniyetidir; bilim, teknoloji ve sanata muazzam katkısıdır; Rönesans’ın ilham kaynağı oluşudur. Farklı din, dil ve ırkların bir arada uyum içinde (convivencia) yaşayabildiği “özlenen” bir medeniyet tecrübesidir. Endülüs denince akla adaletle hükmeden hükümdarları ve üretken âlimleri gelmelidir. Endülüs; III. Abdurrahman’dır, II. Hakem’dir... İbn Rüşd, İbn Tufeyl, Muhyiddin-i Arabi, Zehrâvî’dir. Son ilahi mesajın şekillendirdiği devlet ve toplum vizyonu, Maşrık-Mağrip-İber kültürlerinin eşsiz bileşimiyle ENDÜLÜS İSLÂM MEDENİYETİ ortaya çıkmıştır.
Endülüs konusunu, sahasında kaleme alınmış ciltlerle kitaplara havale ederek, bu kısa yazımızı şu mısralarla bitirmek isterim:
O, yeryüzünde nadide bir gerdanlık gibiydi
Zarafetiyle mum gibi eritirdi görenleri
Heyhat! Sanki hiç yoktu ve hiç var olmamıştı
Meğer uykudaymışsın ey gönül, artık uyan.